Ermeni bir kadının sandıklarla saklanan hikayesi: Mari Beyleryan

Tarihte bir çok kadından bahsederiz. Her kadının bir hikayesi, bir mücadelesi, bir acısı ve bu acıya karşı bir savaşı vardır. Ermeni kadınlar ise yakın tarihte katliamlarla, baskı ve zulm ile yüz yüze kalmış yaşamak için Ermeni olduklarını dahi unutmuşlardır çoğu zaman. İşte bu kadınlardan birinden bahsedeceğiz şimdi.

1915 Ermeni soykırımı yaşamak için ağır bedellerin ödendiği bir tarihin kara deliği…Bilinen ancak görmezden gelinen, üzeri örtülerek tarihe gömülmek istenen bir katliam…Tüm savaşlarda, katliamlarda olduğu gibi, 1915 soykırımında da sürgün, ölüm, seks köleliği, açlık, şiddet ve tecavüze maruz bırakılan Ermeni kadınların anısına bugün iki portre hazırladık. 1915 soykırımında katledilen Mari Beylaryan’a ait ilk portremizi ekranlarınıza getiriyoruz…

Mari Beyleryan, 1877 yılında İstanbul’un Beşiktaş semtinde dünyaya gelir.

Gazeteci, yazar, şair, öğretmen ve kadın hakları savunucusu aktivist Mari, eğitimine Pera Sanat Okulu’nda devam eder.

Bu dönem bir yandan da Kalipso takma adıyla Arevelk-Doğu gazetesinde yazmaya başlar.

Mari yazılarında genellikle genç Ermeni kadınların yaşamına dair konuları işler.

Bu dönemde Osmanlı’da kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, pek çok Ermeni gibi Mari’nin de ilgisini çeker.

Mari’nin partiye üye olma talebi, yaşının küçük olması nedeniyle geri çevrilir.

Yine de çalışmalarına devam eden Mari, partinin yayın organı Hınçak’ta muhabir olarak çalışmaya başlar.

Kadın özgürlük mücadelesiyle de ilgilenen Mari, Esayan Lisesi’nin daimi öğretmenlerinden biri olur.

Okuldaki diğer kadın öğretmenlerle birlikte örgütlenme çalışmaları yapar ve İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok kentinde kadınları bir araya getirmek için çalışır.

“Ya özgürlük, ya ölüm” talebiyle Bab-ı Ali Nümayişi’ni düzenleyen Mari artık sadece Hınçak Partisi’nin saflarında yer alan bir aktivist, gazeteci ve yazar olarak kalmakla yetinmez.

Hükümet eylemin düzenleyicisi Mari hakkında arama ve ölüm kararı çıkarır.

Artık İstanbul’da yaşama koşulu kalmayan Mari, 1896 yılının sonbaharında Mısır’a gider.

İskenderiye’de yeni bir hayata başlayan Mari, burada da yazarlık ve öğretmenlik yapmayı sürdürür.

Kahirede yaşadığı dönemde Ardemis adında bir kadın dergisi çıkarır.

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da esen ‘ılımlı rüzgarların’ etkisiyle ülkeye geri döner.

Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, 1915 Ermeni Soykırımı’nda katledilir.

Mari’nin tam olarak nerede öldürüldüğü ise bugün hala bilinmemektedir.