ÖNDER APO
24 Kasım 1997
PKK’nin kendisini resmen ilan edişinin 20. yılına girerken ortaya çıkardığı büyük gelişmelerle birlikte eski toplumun bütün lanetli, oldukça tehlikeli yaşam ve dolayısıyla savaş üzerindeki bozucu etkileri en çarpıcı bir biçimde devam etmektedir. Hatta en son düşmanın kendi ordusundaki durumu göstermek için götürdüğü gazetecilerin dile getirdiklerinden anlaşılıyor ki bizim çözümlemelerimizin bir orduyu halk içinde ve taktik tarzda, yaşamda ve savaş kurallarında büyüten, geliştiren ne varsa alıp uyguluyormuş. Tam tersine düşmanın eskiden içinde bulunduğu halk karşıtlığı, inançsızlığı ayriyeten kendi içindeki soğuk ve salt emirvari yöntemlere dayanan yaşam ve ilişki tarzı bize bulaşmış. Bizim öngördüklerimizi esas alırken kendisinin bütün olumsuzluklarını bize dayatıyor ve maalesef bunları siz yoğun bir biçimde yaşarken farkında olmayarak düşmanı böyle yaşatmaya cesaret edişinizi yorumlamak bizim için çıldırtıcı olmaktadır. Nasıl bu hale geldiniz, neden kendinizi bu durumda dayatıyorsunuz onu çözmeye çalışıyorum.
Düşman bile bizden bu kadar öğrenip uygularken sizin kalkıp da düşmanı taklit etmeniz yenilir yutulur bir şey değil. Nasıl hesap vereceksiniz? Tek kelimeyle izah etmekte güçlük çekiyorum. Gerçekten özgür insan olmanın bütün esaslarına karşı bir çelişkiyi dayatıyorsunuz. Bu tipik düşmüş kavimlerin, düşmüş toplulukların içinde bulunduğu durumu ifade ediyor. Temel insani değerlere kutsal, ilkesel ve yüceltici ruhu ve iradeyi büyüten yıkılmaz, kırılmaz kılan ne varsa onunla oynamayı korkunç bir alışkanlık haline getirmişsiniz. Son dönem dayatmalarınızın özü budur. Bütün önüne geçme çabalarımıza rağmen içinizdeki düşman adeta ahtapot gibi bir kolunu vuruyorsun diğer kolunu uzatıyor, bir türlü öldürülemiyor. Tıpkı kırkayağa benziyor, bir tanesini vuruyorsun ertesi gün yeni bir tanesi ürüyor. Basit yaşama, basit ölümlere o kadar alıştırılmışsınız ki ne bir dinde, ne bir felsefede bunun yerini bulmak mümkün değildir.
Halen sıradanlaşmayı, yaşamla oynamayı sanki normalmiş gibi vazgeçilmez bir kişilik özelliği olarak sürdürüp gidiyorsunuz. Bu ne cesaret? Tüm insani değerlere karşı mutlak bir imhanın yürüdüğü bir yerde, bir savaş ortamında neden yıllardır öğrenemiyor ve toparlanmayı bir türlü gerçekleştiremiyorsunuz. Toplum içindeki lanetliliği anladık, ama içimizdeki lanetliliği bundan daha tehlikeli konumlarda sürdürmek, bencilliğin bu biçimleri, neredeyse yoldaşına düşman olmayan bir tek kişi yok. O da şu nedenle; “benim yerim ne olacak” diyor, bu kadar benlik sevdası yaşıyor. Çok açık, bu benlik geliştirilecek olan bırakalım bir ordulaşmayı, bilmem bir özgürlük eylemini, kurtlar sürüsü bile böyle birbirini yemez. Size bütün bunlar basit gelebilir, ama çözümlemelerde ortaya çıktı ki, en benim diyen komutanınızın bile işi gücü düşmanlığı çok tehlikeli bir biçimde körüklemekten, bunun teori ve pratiğini derinleştirmekten başka bir şey yapmadığı halde, halen hak hukuk peşinde, halen ben ne olacağım, halen gözü doymaz bir biçimde değerlerin gaspı özlemindedir. İnsanin nefsi kirlenir, insanin ruhu kirlenir de bu kadar nasıl oluyor? Hem de komutanlık adın birazcık tedbir alsa, biraz vicdani, biraz imanı olsa kesinlikle ne bu kadar acılarımız, kayıplarımız olur, ne de yaşama karşı biz bu kadar tepkili hale geliriz.
Açıkla diyoruz; bu kimden kalma? Bahane arıyorsunuz. Nereden aldın bu terbiyeyi? Büyük namussuzluk içimizde kendini böyle yaşatıyor. Fitne, adeta yüreği karaçalı, diken gibi batmaktan başka hiçbir özelliği olmayan. Kendini içimizde yaşatmakta hak sahibi gibi görüyor. Çılgın mı bu adam? İnsan cahil olur, fukara olur da bu kadar olmaz. Diğer yanda sözüm ona dürüst aptallara, kölelere baktığımızda bu da tam bunun zemini. Bırak başarıyı kendi can kaygısını bile başaramıyor. Kendini yaşatmanın, çok rahat alınacak tedbirlerini almaktan vazgeçiyor. Hayret ettiğim o ki bizim en erken yaşlarda sorguladığımız yaşam gerçeğini, siz nasıl utanmadan halen yaşamaya cüret ediyorsunuz. Size lanetliliğin bütün baştan çıkarıcı etkilerini herhalde yedi yaşınızdan itibaren vermişler, sizi bu hale getirmişler. Dediğim gibi, psikolojide de söylenir; “insan yedisinde neyse yetmişinde de odur.” Bu çok acı bir durumdur.
Kendimi an be an çözümlüyorum. Doğru yaşamaya ulaşamazsam, bir fikir noksanlığını taşısam o gün kendimi bitiririm. Sizin her şeyiniz eksiklik, yanlışlık oluyor, sonsuza dek onunla yaşamak sizin için artik bir kader gibi. Bu ruhla veya bu ruhsuzlukla bu savaşımın içine girilemez. Yalnızca sıcak savaş cephesinden bahsetmiyorum. Hep açıklıyorum; bizim yaşamımız bütünüyle savaşmaktan ibarettir. Her şeyden önce fikrin esasi vardır, onu temel adlim. Ruhum da değil böyle dikenli, kara yüzlü olma, ruhum muazzam bir aydınlatma içindedir. En güzel duyguları ve bütün zulümleri yıkacak kadar bir iradeyi yakalamadıkça o gün kendimi yaşamış hissedemem. Siz bütün bunları bir tarafa itiyorsunuz. Bizi biz yapan veya esasta Partimizin tümüyle yükseliş gerekçesini siz tanınmaz hale getiriyorsunuz. Dediğim gibi, düşmanın bile uzaklaştığı tehlikeli yaşam, hatta savaş özelliklerini kendimize, halkımıza dayatıyorsunuz. İnanılmaz bir şey ama gerçek. Yalnız özel savaşla karşı karşıya değil, içinizde nasıl bu kadar etkili olmuş, nasıl kişiliğinizi bu kadar açık bıraktınız, şaşırmamak elde değil. Onun için ben söylemiştim, hep söyleyeceğim yanlış doğmuş, yanlış büyümüşsünüz. Keşke doğmamış olsaydınız. İnsan bu kadar yanlışlıklarla nasıl yaşamaya cesaret eder. Büyük suç, büyük hakaret yer yarılsa da insan içine girse.
Kısaca lanetli kavimlerin tehlikeli isyan dönemlerini çağrıştırıyorsunuz. Size normal gibi geliyor, ama olmaz. Siz bu PKK’nin kitabını anlamamışsınız. PKK’nin kutsallığı, iman düzeyi, PKK’nin taktik savaşı, günlük uğraşı düzeyini de anlamamışsınız. Bu belayı bir an önce ortadan kaldırmamız gerekiyor. Düşmanın kendisinin bu barbar özelliklerini, en pis kalıntılarını bu büyük yüce harekete dayatmak şurada kalsın, bir an önce kesinlikle atmak zorundasınız. Bu bir dayatma filan değil, bu laneti savunmanın hiçbir yönü olamaz. Serseriler de böyle olamaz. Ben bunun izahını ne bir kitapta, ne de toplumsal hiçbir gerçeklikte bulamıyorum. Bunun izahı şu: Devrimin yüceltici etkisiyle düşmanın gerçeğimizde özel savaştan da öteye, günlük insan vurma taktikleri değil de, yaşam alışkanlıklarındaki kıskacın altında siz bir şeyler temsil ediyorsunuz, karıştırmışsınız bir şeyler oluyor size. Ben hiçbir zaman yaşamı böyle ele alamam. Yani bu yaşıma gelmişim sizin gibi bir saniyemi bile asla yaşayamam. Bana göre yaşama en büyük hakaret bu tarzla ayakta kalmaktır. Düşünün, söyleminizden, yürüyüşünüzden halk rahatsız ve başarı değil, başarısızlık getiriyor. Bundan kendinizi sorumlu tutacaksınız. Bu parti hiçbir zaman bunu hak etmedi. Bu kadar acıya dayanabilen, direnebilen ve bu kadar mucizeden de öteye bir çabayla işleri bu noktaya getiren bizlere de, sizin bu dayatmalarınız en büyük hakareti ifade ediyor.
Gelişememek hakarettir, başaramamak hakarettir. En şirin bir yoldaş haline gelememek hakarettir. Siz çok tehlikeli bir gerçeklikte oynuyorsunuz. Ne kadar yüceltici kutsal yönleri olan bir çalışmayı ortaya koyuyorsak şu anda musallat olunan budur. Çok iyi biliyorsunuz ki düşman bırakılmış, bu değerlere musallat olmuşsunuz. Yetki savaşı, kariyer savaşı, komuta savaşı adi altında düşman ortada yok, değerlerin bozulması savaşı var. Bunları anlamak da istemiyorsunuz, işin en acı tarafı kendinize göre gündeminiz var ve kemirici kurtlar gibi hep onu yiyorsunuz. Bir nefsini ıslah etme, iradesini geliştirme, işleri güzelce yapma denilen olaya yaklaşmak istemiyorsunuz. En değme komutanımıza bakıyoruz, nasıl yoldaşlarının üzerine, keyfi iradesini dayatır, nasıl ölüme gönderir, nasıl hiç başarmadan o değerleri kendine mal eder, fikri-zikri bu ve birçok açık ortaya çıkıyor. Önce Partinin bütün yüceltici etkilerine karşı uzlaşıyorsunuz, en karşıtları dahil Partinin bütün yüceltici ideolojik ve örgütsel pratik hattı çiğnendikten sonra, onun kuralları bir tarafa atıldıktan sonra ikinci düzeyde sıra birbirlerinize karşı geliyor. Bu sefer kim kimi halt eder. Bütün hünerlerini birbirlerine karşı kullanıyorlar ve o da bittikten sonra, birisi bitip sözüm ona hakim olup, iktidar olduktan sonra, üçüncü aşamada sıra kendisine geliyor. Yani nasıl ölecek? Çok kötü bir ölümle kendisini noktalamak, böylece üç aşamada bitişi gerçekleştiriyorsunuz. İnanılmaz bir şey bakin pratiğinize hemen hepsinde ağır basan yön bu üç aşamada kendini gösteriyor.
Bütün bunları söyleyeceğim. Korkunç bir duvar oluşturmuşsunuz, çarpıp geri dönecek, ama bu bir gerçek. Ülkenizde nefes bile alamıyorsunuz, savaş birliklerinde bir, iki adim yol bile alamıyorsunuz. Bütün kayıplar son süreçlerde en basit bir yol yürüyüşünde adımların bile savaş kurallarına göre atılmadığını gösteriyor. Yaşamda hepsi öfkeli, konuşmalarımın ağırlıklı bir bölümü, yüzde doksanı küfürle geçiyor. Çünkü yetersizlikleri, yönetim bozukluklarını had safhaya vardırmışlar. Hatta düşman ordusuna bakıyorsun, generaller aynen şunu söylüyor; “eskiden bizde asık süratlilik hakimdi, şimdi erlerimizle sıcağı sıcağına ayni çadırda kalıyoruz” diyor. Halk içinde “eskiden bunlar PKK’lidir, düşman gibi üzerine gidiyorduk. Şimdi hepsinin ayağına kadar gidiyoruz, hepsi şu anda bizi istiyor, PKK’yi değil” diyor ve “gerilla taktiklerini, pusuları, gözetlemeyi nefes nefese araştırmayı biz yapıyoruz” diyor. Bizim bütün olumlu özelliklerimizin hepsini düşman ordusu şu anda kendisine mal etmiştir. Bizimkilerinde yaptığı serserilikten başka bir şey değildir. Halen şunu kanıtlamaya çalışıyorlar; başka türlü olmaz. Sen kimden öğrendin başka türlü olmazı? Sen bir defa kimsin, nesin, kaç paralıksın bunu ölç biç diyoruz, yok! Eline sözüm ona bir yetki geçirmiş, hepsi hikaye aslında, ondan da bir şey anladığı yok. En iddiasız yaşamı, en sıradan yaşamı yürütüyor. Ülkesinde hiçbir gözü yok. Kendi yoldaşının hiçbir kıymeti yok. Bir savaş kuralının disiplinlice uygulanmasında hiçbir iddiası yok. O zaman kendini ne yapacaksın? Sorarım size; bu kişilikle halen nasıl yaşıyorsunuz? Bunun kendisi bile insanlığa büyük hakarettir. Gelişememenin teorisini yapmak, bozgunculuğun teorisini yapmak bizdeki en tehlikeli düşmanlık değil mi? Bütün raporlarınıza bakin, hatta günlük duygu düşüncelerinize bakın, kemirmedir. Daha da derinliğine ele alınsa özellikle toplumsal olayımızdaki düşmanın bu aile, kabile, aşiret kişilikleri biçiminde körüklediği bin yıldır beyinin de, yüreğin de bin defa yaptığı ve birbirlerine karşı kışkırttığı bir defa değil, binlerce defa oluşturduğu kişiliğin hortlatılmasıdır.
Sen şuna saldıracaksın, buna saldıracaksın; ajanlıkta değil, sıradan bir işbirlikçilik olsaydı biz ona da razı olurduk. Ama sen şöyle soyuna ihanet edeceksin, sen şöyle yaşamı rezil edeceksin, çok kötü bir çirkinliği kendine çok güzel yakiştiracaksin, bin yerden bir birbirinizi yiyip tüketeceksiniz örgütlenmeden bahsetmiyorum, tabii siyaset filan da yok burada herşeyinle bir diken gibi batacaksın, işte “iyi Kürt sen busun, devam et işte”. Bin yılların hikayesini böyle PKK’ye de bulaştırdınız. Ata ideolojisi ki işte en büyüğü de Barzani, diğerleri de kulları. Ben yalnız bunlarla savaşa savaşa buraya geldim, savaşımımı kendimi tanıdığım ilk günden bugüne kadar bu olumsuzluklara karşi vererek geldim. Tekrar tekrar vurgulayacağım sizin yanılgınız burada. Benim savaşımım nedir? İşte gördüğünüz gibi, şu anda büyük bir olay haline gelmişiz; bir iddia da değil, bir kitle hareketi, bir halk hareketiyiz. Şimdi ya bunu tanıyacaksınız, gereklerine uyacaksınız, ya da bu savaşımın nerede olursanız olun hedefi haline geleceksiniz. Biz atadan kalma yaşama müsaade etmeyiz. Biz bunu on yaşımızda karşımıza aldık. Şu anda sizin yaşadığınız bu tarzı ben on yaşımda yerle bir ettim, böyle büyüdüm. Sen yanlış büyümüşsen bana ne. Seni fitne fesat temelinde büyütmüşler, seni zavallılık, inkarcılık temelinde büyütmüşler, ruhsuzluk, çirkinlik biçiminde büyütülmüşsün.
Peygamberde hitap ettiğinde “bu cehaleti, cahilliği, münafıklığı terk edin” demişti. Bilindiği gibi kitaplarda var, okuyun, PKK’li olamıyorsanız hiç olmazsa dindar olun. İyi bir Hıristiyan da olsanız razıyım, iyi bir Müslüman da olsanız razıyım. Ama bu münafıklığa asla razı değilim. PKK dinin ki onun tüm olumlu özelliklerini esas almakla birlikte yetmediği, mevcut reel sosyalizminde yetmediği hatta onun üstünde yer alan bir harekettir. Onların varsa olumlu yönlerini alan ve birde kendinden bir şeyler katan bir harekettir. İncelemeyi neden durdurdunuz? Yıllar geçti, bakın ben tek başıma milyonlara öğretiyorum, halen bıkmadım. Siz kendinizi eğitemiyorsunuz. Peki, kimsiniz, hangi taifedensiniz? Eskiden hangi kabileden, aşirettensiniz, hangi kavimdensiniz derlerdi. Sınıfınız hangisi belli değil, ama bu sorular yakıcıdır.
Diğer bir kusur şurada; mal edilecek bir takım değerler yaratılmış şu anda bunları kemirme savaşı var ki dikkat edin şu anda paylaşılacak fazla bir şeyimiz yok açık söyleyeyim ben eskiden anamın yaptığı yemekleri bin kez özlüyorum. Bugün PKK’nin zenginliği deniliyor ancak mücadele için bir şeyler yeniyor yoksa tadı zevki yok. Sizin üzerinde paylaştığınız şeyler bana çocukluk günlerimin özlemlerini hatırlatıyor. Neden, çünkü bunlar kan değerleridir ve ancak büyük bir savaşçılıkla yenilip, yutulabilinir, başka türlü kan içmiş olursun. Bu kadar savaşmama rağmen ben halen kendimi doğru dürüst yaşatamıyorum. Bu kadar şehit, bu kadar yoksul halkın emekleri karşılığında yemeği bile fazla buluyorum, onun için midem çalışmıyor. Midem daha çok kabul edilebilecek basit şeylere çalışıyor. Fizyolojik bir olay bile bu kadar şartlanmış. Hele Önderlik adına yersiz bir tek söz söylemem, hele böyle büyük yanlışlıkları yapmam, kelime düzeyinde, adım düzeyinde bile mümkün değil. Birde kendinize bakın, o zaman dehşeti görün. Halen bunları biraz kendimde örgütleyip uyanık kılmasam, beni bitirebilecek bir biçimde dayatıyorsunuz. Neden sizin gibi, Kürt olayında ciddi bir kişilik çıkmıyor? Bu ruhla çıkmaz. Neden ünlü bir komutan çıkamıyor içinizde? İşte ünlü komutanınızı gördünüz, her gün seyredin çok güzel. Evet, sözüm ona en yamanı, kendini en çok beğeneni, işte ortada neden kendinizi sorgulamıyorsunuz? Sizi adam asker yerine bile koymuyor, “susuz götürüp susuz getiriyor.” Bizim genel bir korkumuz, etkimiz olmasa da sınırsız öldürmede dahil tasarrufatta bulunuyor. Kızları en genel düşmüş insanlardan daha kötü kullanmaya yelteniyor ve siz sadece hayranlık duyuyor seyrediyorsunuz. Peki, o zaman insanlığınızı nasıl savunacaksınız? Hani özgürlük savaşçısıydınız? Burada büyük bir gaflet ve yanılgı içinde olduğunuz çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmıştır. Demagoji yapmakla bilmem kendi kendini aldatmakla insan cevap olamaz.
Yiğitlik nedir günümüzde? Yiğitlik günümüzde; temel doğrudan, temel tutumdan taviz vermemek, onun cesaretini ve çabasını sürdürmektir. Tek bir yiğit insan çıkmıyor. Olgun, dirayetli ne yaptığını bilen ve biraz düşmanıyla savaşabilen. Söyleyin bakalım, kim var içinizde böyle. Birde yaşam, kadın-erkek, duygu falan diyorsunuz, Allahın zavallıları siz ayakta duracak halde değilsiniz. Ben böyle olsam kadınlığımı da, erkekliğimi de iki günde dinamitlerim, zaten ilk günden beri dinamitlemişim. Nefse bak! Zavallı düşmanın her türlü hakareti, ölüm tehlikesi altındadır, gözünün içine ölüm girmiş halen kendine göre yaşamaktan bahsediyor. Ben bunlara itiraz etmiyorum, günlük olarak karşınızda, ama ısrarla şunu dayatıyorsunuz: “Sen bırak” diyorsunuz, ben yine yalanı mı sana yutturayım? Ben bir doğru üzerine ne kadar göz gezdirdim bilmiyor musunuz? Beni hiç tanımıyor musunuz? Sersem adamlar, ancak fukara analar diyeceğim. Onları söz konusu etmemek lazım. Sizin öğrendiğiniz anaokulları başka okullar, sizi çok kötü kandırmışlar. Bizim öğrenme tarzımız farklı. Çok önemli bir şeye karar verişinizin altını mutlaka eşeleyip bulmalısınız. Yoldaş olamıyorsunuz. Bırakalım yoldaş olmayı, böyle bir kemirme hareketidir sürüp gidiyor. Diğer geri kalanlar da dediğim gibi köle, iradesiz, en ufak bir şeyde çarpılıp gidiyor. Yiğit yok. İnsan biraz tartışma yürütürdü ve kendine çeki düzen verirdi. Nasıl yiğit insan olunur? Halkının yüreğine göre, yoldaşlarının yüreğine göre nasıl olunur, içinizde bunu hiç kendine soran var mı? Ben kendimi size dayatmıyorum, beni öyle beğenin filan da demiyorum. Ama benim kendime olan saygımın bir gerçeği olarak bu kadar ciddi olmamıza rağmen halen dikkat ederseniz, düşmanımın bile benim için saygılı olduğu çok iyi bilinir. Nereye gitsem ki hiçbir imkanla bir yere gitmiyorum gittiğim her yerde bir bakış açısıyla ve iğne ucu kadar bir fırsatı yakalarsam, bir çabayla gidiyorum. Bunun dışında benim hiçbir olanağım yok. Bir yetkiyle, sizin gibi o çok taptığınız bir komutanlıkla, hazır bir kuvvetle ben hiçbir yere gitmem. Benim şu ana kadar gidişlerim hep bir bakış açısı altında, bir çabayla bir şeyler yaratmak içindir. Açıktır ve gözlerinizin önündedir. Hanginiz böyle yapmayı esas alıyorsunuz? Bir güne hanginiz böyle başlamak istiyorsunuz? O zaman neden kendinizi beğeniyorsunuz? Diğer bir nokta, hiç mi yapacak sağlıklı bir işiniz yok? Gerçekten çoktan öldünüz mü? O bazı tarikat üyeleri var Amerika’da, toplu intihar yaparlar, eğer bakış açısında tamamen ölüm mevcutsa, toplu intiharlar gerçekleştirin. Nitekim bizde de bu kayıplar bir nevi toplu intihardır. Onun bir değeri vardır, ama böyle pespaye yaşamanın bir değeri yoktur.
Ben size intiharı öğütlemiyorum, ben size zapt edilemez yaşamı öğütlüyorum. Yaşamı erken yaşlarda istediğim gibi yaşamayacağımı anlayınca müthiş akıllanma, iradelenme yolunu tercih ettim. Bakın siz bu konuda gerçekten büyük bir duyarsızsınız. O yaşlarda bir baktım ki benim yaşam olanaklarım aile bünyesinde, köyde, toplumda çok sınırlı, hemen tespit ettim. Baktım ki, şunu bunu yardıma çağırmakla, şuna buna yaranmakla hiçbir yere varılmaz. Bunu gördükten sonra tümüyle kendime yüklendim ve öğreneceğim dedim. Ondan sonra toplumun iyi görmediğini yapmayacağım, ama ki toplumun da gidişatı iyi olmadığı için yeni bir yol arayacağım. Yıllarca bununla kendimi yaşattım. Herkesin yaşadığını durdurdum kendim için. O sizin yaptığınız halen gözümüzü bile çıkarmak istiyorsunuz ya ben en erken yaşlarda onları tuttum “dur” dedim. Mümkünse bir insana büyük değer vereceğim. Bütün bilim kitaplarında artık hangi dinde, felsefede olursa olsun öğrenilene göre iyi şeylere göre bizim için bir yaşam yolunun bulunup bulunamayacağını soruşturdum. Doğruları buldukça sağıma soluma söyledim. Onun için de pratikte iş yaptım.