Zerya Bagok
İşgalci Türk devleti, her seferinde gerilla karşısında aldığı yenilgilere karşı, adeta bir sendrom durumu yaşamaktadır. Öyle ki söz konusu gerilla olunca, muhalefeti iktidarı bir olmakta, Kurdistan halkı ve çocukları üzerinden her türlü kirli siyaset, katliam ve soykırım politikalarını yürütmeye devam etmektedirler. Bu zamana kadar gerilla karşısında bir çok yenilgi alan Türk devleti, 17 Nisan günü adeta yürek yemiş gibi yine gerilla alanlarına karşı saldırı başlattı. Şu saate kadar 52 işgalci Türk askeri öldürülmüş, 2 skorsy darbelenmiş ve bir çok işgalci asker yaralanmıştır. Çetelerini sahaya süren Türk devletinin durumu bu sefer hepsinden daha vahimdir.
Bu yazı da Türk devletinin aldığı yenilgilerin birinden bahsedeceğiz, öyle ki ‘namus belası’ olan bir yenilgi devlet için. Öyle ki varlık-yokluk savaşından geçen Türk devleti yine hedefine bu alanı koymuş, bütün faşizan-işgalci zihniyeti ile bu alana yönelmiştir. Herkesin malumu bu destansı direniş. ‘ZAP’, İskenderlere, işgal zihniyeti ile gelen Farslara, Araplara, Türklere yar olmayan Kürt halkının özgürlük çığlıklarını Dünya’ya duyurduğu dağ, ZAP.
Biraz geriye gidelim yıl, 2008 21 Şubat günü Türk devleti yine şişirilmiş askerlerini gönderdi Kurdistan dağlarına. Öyle ki bu askerler en fazla 9 gün dayanabildiler. Kurdistan özgürlük mücadelesinin tarihine ‘Destana Zapê’ olarak geçen bu direnişe dair bilgiler şu şekilde; Zap bölgesini hedefleyen bu operasyona, 10 bin asker katıldı. Kara ve hava destekli operasyona bölgesel güçler destek vermezken, PKK ve Kurdistan gerillası tarafından “Destana Zapê” olarak tanımlandı. 9 gün süren operasyonda, TSK 29 Şubat’ta geri çekilmek zorunda kaldı. Çekilmeyi “Erken çekildi diyorlarsa, gitsinler orada bir 24 saat kalsınlar. Tereyağından kıl çeker gibi gerçekten çok güzel bir çekilme yaptık” diye duyuran dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ardından 3 Mart günü basına verdiği brifingde, “Geri çekilmede bir tek askerimizi dahi yitirmedik” diyerek, esas başarıyı operasyonda değil, geri çekilmede aradıklarını itiraf etti. Devlet yetkilileri, operasyonda 24 askerin öldürüldüğünü ve 240 gerillanın şehit düştüğünü açıkladı. HPG’nin operasyonun ardından yayımladığı bilançoya göre, 125 asker yaşamını yitirdi, yüzlerce asker yaralandı, 9 HPG’li yaşamını yitirdi. Yani anlayacağınız sahada kazanamadığı savaşı özel savaşı ile bir başarıya dönüştürmeye çalışan işgalci Türk devleti yine başarılı olamamış aldığı yenilgiyi gizleyememiştir.
17 Nisan’da başlatılan sözde ‘Pençe-Kilit’ operasyonu ise yine ellerinde kalıyor, ağır darbeler alan işgalci Türk devleti her ne kadar aldığı darbeleri gizlemeye çalışsa da çok açık bir şekilde görülüyor ki Türk devleti ağır yenilgiler alıyor. Gerçekleşen bu saldırı ile planladıkları, halklara cevap olamayan, faşizanlığı ile Dünya kamuoyunda tepki toplayan yaklaşımlarını unutturmak ve bi başarı elde ederek kendini yeniden kabul ettirmekti. Ama çok açık bir şekilde görüyoruz ki, yaşanan durumda kendini kabul ettirmeyi bırak, yaşadığı ekonomik krizden tutalım, toplumsal krizlere kadar savrulup duruyor. Bu son çırpınışlar ile Kürt halkının iradesini kırabileceğini sansa da aldığı tepkiler doğrultusunda Kürt halkının mücadelesinin bir halktan çıkıp Dünya geneline yayıldığına şahitlik etti. Bu saldırıda gücü nereden ve kimden aldı diye soracak olursak çok açıktır ki, Amerika’sından tutalım, İngiltere ve bir çok hegemon devlet tarafından onaylanan bu işgal operasyonlarında yanına iki küçük kardeşi olan KDP ve Bağdat merkezli işgal zihniyetini de verilmiş, biraz da gaz verilerek Kürt halkının üzerine salınmıştır. Sadece Zap değil, Şengal’e yönelik gelişen saldırılarda konseptli bir saldırı olduğunu ve kapitalist hegemonlar tarafından yürütüldüğü gerçeğini görmemizi sağlıyor. Unutmayalım ki, Kürt halkının, gerillasının, PKK’nin kendi öz gücünden ve mücadelesine omuz vermiş dostlarından başka kimsesi yoktur. Başka kimseden medet ummamak gerekir.
Birde şu soruyu soralım kendimize biz neresindeyiz bu mücadelenin? Şunu iyi anlamak gerekiyor, dönem stratejisi, ‘Devrimci Halk Savaşıdır’. Devrimci halk savaşı sadece gerillanın Kurdistan dağlarında gösterdiği direniş ile örgütlenemez. Bunun içinde bulunduğumuz her alana bu savaş gerçekliği ile yaklaşmalı, yurtsever duygularımızın bize söylediği gibi, Kurdistan’ın tek bir parça toprağına gerçekleşen saldırıları üzerimize almalıyız. Bizler direndikçe kazanacağız, tıpkı Zap’ta direnen Kurdistan’ın yiğit kadın ve erkekleri gibi, bulunduğumuz yerde kendimiz için bu savaşı bir doğuş savaşı olarak ele aldığımız kadar doğru bir mücadelenin sahibi olacağız. Bunun içinde yapmamız gereken açık, bizden beklenen açıktır. Her alanda direniş ateşini büyütmek ve gerekirse bu ateşin içinde yanmayı göze almaktır. Ne kaybedecek bir yaşam, ne de bir varlık bırakmıştır bizde sömürü düzeni. Kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığı gibi, kazanacak bir ülkemiz, onurumuz, halkımız, varlığımız vardır. Bu yüzden direnişe sarılıp, devrimci halk savaşı temelinde seferber olmanın zamanıdır.
Zaman yeni Zap destanları yazmanın, Zap destanlarını şehirlere taşımanın, kaybettiklerimizin hesabını sorma zamanıdır!