Bayrağı devredenleri anlatmak…
Bazı şeyleri nasıl daha iyi anlatabilirizin tedirginliğini yaşarız. Çünkü anlatılacaklar, yaşanmışlıkların, adanmışlıkların tarifidir. Hal böyle iken en güzel biçimde, en doğru biçimde en anlamlı biçimde dizmek isteriz satırlarımızı. Ama biliriz ki hiçbir satır, cümle, kelime yetmedi ve yetmeyecek yaşanılanları anlatmaya.
Biz yine de tarihi direnişe bir borç olarak, sıralayacağız anlatılması gerekenleri…
Ceng Medyanında dövüşenler unutulmamacasına iz bırakırlar hafızalarımızda. Bir çocukken ulaşmak istediklerimiz, gülüşlerine bir kelebek kondurmak istediklerimizdir onlar. 50 yıllık soluksuz mücadelemizin silinmeyen izleri olarak tarihe adlarını yazdırdılar. Hakî Karer’den Çiyagerlere, Çiyagerlerden, Helbestlere, Bazlara kadar uzanan öyle zorlu, acılı ama en az bunlar kadar onurlu ve şerefli bir yol.
Şehit Atakan savaşımımızı “Ne Spartaküs bizim gibi yaşadı ne de Che bizim gibi savaştı” sözleriyle ne de yalın bir biçimde anlatmış. Şimdi heybetli Surlar, direnişin kokusunun her sokağına sindiği Nisêbîn, Şirnex, Hezex, Silopya, asiliğiyle Gever yeniden canlanıyor gözlerimizin önünde ve anlıyoruz neden Spartaküsün bizim gibi yaşayamadığını ev Che’nin bizim gibi savaşmadığını. Çünkü bizler Önder Apo’nun de belirttiği gibi “kimsenin adını dahi ağzına almak istemediği bir halk olduk.”
Evet çünkü düşmanımız başka hiçbir düşmana benzemiyor ve benzemedi de. Bu yüzden direnişimiz de hiçbir direnişe benzemeyecekti.
Sur’dan Gevere sevda tadında bir direniş…
Sokak sokak mahalle mahalle her bir günü romanlara konu olacak bu direnişi nasıl anlamak gerekirdi? İşte bu kahramanlar için toprak, ülke, halk bütün sevmelerin en yücesini ifade ediyordu. Rojvan’ın gözleri bir derya gibi bizi derinliğe sürüklerken,Nuda’nın öfkeli bakışları bize düşmandan intikam almanın anahtarını gösteriyordu. Şehit Dersim’in tek bir göz ve tek bir kol ile düşmana karşı yiğitçe savaşımı bize direnişin önünde hiçbir şeyin engel olamayacağını öğretiyordu. Mehmet Tunç’tan ise devrimci yurtseverlik ölçülerini herkese anlatıyordu. İşte bu yüzden ceng meydanında dövüşen yiğitlerin destanıdır öz yönetim direnişlerinin yaşandığı her bölge. Belki bazılarımız tanık olduk, onlarla ynı sofralarda oturduk, belki bazılarımız da sadece dilden dile dolaşan destansı kişiliklerini ve direnişlerini dinledik.
En büyük hakkımız
Bu topraklarda yeşermiş ve can vermiştik, ninelerimiz, dedelerimiz buralarda kurmuştu yaşamı, kültürü. Bu topraklarda büyük bedeller verilmişti işgalcilere karşı. Ama bize layık gördükleri ise kendi topraklarımızda bir yabancı gibi yaşamamız, ya da topraklarımızı terk ederek öz benliğimizden uzaklaşmamızdı. İşte mücadele bunun içindi; dayatılanları kabul etmemek, topraklarıza “biz” olarak sarılmak ve onu ne pahasına olursa olsun korumaktı. İşte bu yüzdendi savaşımımız. Bütün bunları anlamak istemeyenlere en büyük dersi verdiler onlar.
Onlar bize elimizden asla bırakamamız gereken bir mirası devrettiler, tıpkı Kobanê’ye geçerken sınırları tanımayan ve bu uğurda şehadete ulaşan her bir kahraman gibi. Onlar bu mirası devrim uğruna verilen bedellerden almışlardı. Şimdi de Zap, Avaşin, Metina’da direnen özgürlük gerillaları, Çiyagerlerin, Axinlerin binbir emekle bugünlere getirdikleri en zorlu yollarda yürümeyi öğrettikleri ve bir parça kuru ekmeği bölüştükleri yoldaşları, şervanları devraldı bu bayrağı. Çünkü komutanları fedaice savaşmıştı en önde. “Ne olursa olsun son muhteşem olacak” sözü her biri için direnişin sloganı, umudun ve hakikatin tılsımlı sözleri olmuştu.
Söz size ey yüreği aşkla dolu, tutku, öfke ve inanç dolu dağ dokulu yoldaşlar, muhteşem sona çok yaklaştık.
Dersim Avaşin Xeyri