SARA, ROJBİN, RONAHİ’NİN RUHUYLA FAŞİZMİ YIKALIM, ÖZGÜR YAŞAMI KURALIM

Tarih 9 Ocak 2013’ü gösterdiğinde, zamanın o an’da durduğunu herkes bilir, hisseder. Belki bu ilk başlarda sadece bir halk için, Kürt halkı için böyleydi. Yoldaşını, kız kardeşini, kızını, en büyük hazinesini kaybetmenin hissi. Şimdi tüm dünya kadınları için bu tarih yani 9 Ocak aynı acıyı, aynı hüznü ifade etmekte. Ama aynı zamanda şimdi bir o kadar dalga dalga dirence, kavgaya, umuda dönüşmekte. Büyük bir acıdan dünya kız kardeşliğinin ayak sesleri yükselmekte, Sara yoldaşın “Hep Kavgaydı Yaşamım” sözleri dilden dile “Bu Bizim Kavgamız” sözlerine dönüşmekte. Tam 10 yıl. Evet bu 10 yıl yeni bir kavganın, yeni bir tarihin haberini veriyor.

Büyük devrimci, özgür kadın kimliğini kendinde somutlaştırmış Sara- Sakine Cansız-, kapitalizmin özden uzaklaştırıcı gerçeği karşısında özgürlük için her zaman mücadele içinde olan Rojbin-Fidan Doğan- ve gençliğin bitmek bilmez enerjisi ile rüzgâra karşı yürüyen Ronahi-Leyla Şaylemez-arkadaşlara yönelik gerçekleştirilen katliamın 10. yılına giriyoruz. İlk gününden bugüne Paris katliamını anlamak Kürt soykırımını ve kadın kırımını anlamaktır. Bu aynı zamanda özgür, eşit ve adil bir yaşamı savunmanın anlam ve önemini anlamak olacaktır.

Paris katliamının, 3. Dünya Savaşı kapsamında faşist Türk devletinin Erdoğan MİT çetesince örgütlendirilmiş kapitalist güçlerin saldırısı olduğu açıktır. Paris katliamı ile 21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olmasına öncülük eden Kadın Özgürlük İdeolojisinin örgütlü mücadelesini darbeleme hedeflendi. Bu katliam aynı zamanda kapitalist moderniteye karşı Demokratik Modernite Paradigması temelinde insanlığa özgürleşmenin kapılarını açan, bitirilmiş Kürt’ü yeniden özgürlük kimliği temelinde yaşama döndüren Rêber APO gerçeğine saldırı amacıyla gerçekleştirildi.
İmha ve inkar politikaları ile tarihte yok sayılmak istenen, katliamlardan geçirilen, adeta ölü bir toprağının üzerine serpildiği Kürt halkının 20. yüzyılda büyük ayağa kalkışına tüm dünya tanıklık etti. Bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlarken bu uyanış ve Ortadoğu halkları için yeni bir yaşamı müjdeleyen bu ayağa kalkış sadece bir coğrafya ile sınırlı kalmadı. Rêber APO’nun temsil ettiği ve kadın özgürlükçü temelde gelişen Demokratik Modernite paradigması tüm dünyaya ilham oldu. Ancak tam da bu noktada Kürt kadınlarının ve halkının özgürlük mücadelesini kendisi için tehdit gören hegemon güçlerin soykırım politikalarının bir sonucu olarak Paris katliamı gerçekleşti. Erkek egemenlikli hegemon güçler İmralı işkence sistemiyle Önderliği kuşatma, Kuzey Kürdistan’ı Türk faşist rejimine ezdirme, Rojava devrimini geriletme, Güney Kürdistan’ı işgal ederek bu alanı her türlü insanlık dışı uygulamaya açık hale getirmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de işbirlikçi güçleri palazlandırarak Kürt halkının özgürlük mücadelesinin kazanımlarını yok etmek istemektedir. Kürt Özgür Kadın Hareketini erkek egemen sistem karşısında en büyük tehdit olarak gören bu egemen güçler erkekliğin en faşizan saldırılarına sessiz kalarak onaylamakta, bu suçlara ortaklık etmektedirler. Bu gerçekten hareketle Paris katliamının 10. yıldönümü vesilesiyle şu gerçeği bir kez daha belirtmek gerekir; Paris katliamı sadece Türk-MİT çetesinin saldırısı değil, aynı zamanda demokratik modernite öncülüğüne, bunun en temel gücü olarak kadın özgürlük mücadelesine karşısında geliştirilmiş uluslararası nitelikli, siyasi bir cinayet, Özgür Kadın-Özgür İnsan-Özgür Kürt karşısında işlenmiş bir suçtur. Bugün de Paris katliamının amaçları günceldir ve aynı katliamcı zihniyet kendisini her alanda var etmeye çalışarak saldırılarına devam etmektedir. Medya Savunma Alanları başta olmak üzere Bakur, Rojava, Rojhilat da Kürt halkına dayatılan soykırım politikaları bundan bağımsız değildir.

Her geçen gün 21. yüzyıl gerçeği içerisinde kadın öncülüğünün hem Kürdistan hem Ortadoğu hem de dünya kadınları açısından önemi daha iyi görülmekte. Bu nedenledir ki bu katliamın en temelinde hedeflediği sınırların ötesinde kadınlarla buluşmanın imkanlarını oluşturan, bunun mücadelesini yürüten kadın öncülüklü duruştur. Nihayetinde “Dünyayı Kadınlar Kurtaracak” sloganı yaşamsaldır ve erkek egemenliğini korkutmaktadır. Sara arkadaş şahsında hedeflenen Dünya Kadın Devriminin öncülüğüdür. Sara arkadaşın temsil ettiği bu değerlerin militanı olan Rojbin ve Ronahi arkadaşlar da aynı amaçla hedeflenmiş, tam da bu nedenlerle katledilmişlerdir.

Sara yoldaş tüm yaşamını özgürlük değerleri temelinde örgütlemiş, emekle, bilinçle, mücadeleyle değer üretmeyi bilmiş, Rêber APO’nun da belirttiği gibi yaşamı kadın özgürlük hareketini ve mücadelesini şekillendirmiş bir kadın öncüsüdür. Sara yoldaş şahsında gelişen, kişinin tarihsel öncülüğü, bu tarihsel öncülüğün kadın özgürlük mücadelesinin kurumsal ve kolektif bir gelişim olarak Özgür Kadın Kimliğinin giderek dönüşmesi ve bu temelde yapılanması gerçeğidir. Sara yoldaşa dayatılan katliam bu anlamda Özgür Kadın Kimliğinin kurumsal ifadesi olan özgür kadın hareketine karşı geliştirildi. Rêber APO bu yoldaşlığın hem ideolojik hem örgütsel niteliğinden kaynaklı “Ha beni vurmuşlar, ha Sakine’yi” diyerek Sara arkadaşın gerçekte taşıdığı anlamı ve katliamın amacını en yalın şekilde ortaya koymuştu.

Rojbin (Fidan Doğan) yoldaş, devrimciliğin temel ilkesi olan doğru yoldaş olmanın somut ifadesiydi. Yoldaşlık nedir sorusuna herkesin vereceği cevaplar vardır elbet. Ama bazen bir duruş, anlam yüklü bir söz, yüreğinize yapılan küçük bir dokunuş yoldaşlığı en güzel şekilde kendiliğinden anlatır. Rojbin yoldaş tam da bunu bize anlatırdı. O, yüzyıllarca dilsiz bırakılan Kürt halkının, Kürt kadınlarının sesi oldu. Kadın Özgürlük ideolojisi temelinde kendini gerçekleştiren ve politikleşen Kürt kadınının öncü isimlerindendi. Onu tanıyan ya da onun dokunduğu herkeste büyülü bir his bırakan Rojbin yoldaş sevgi ve emekle yoğrulan bir yaşamın ifadesiydi.

Ronahi (Leyla Şaylemez) yoldaş genç kadınların öncülerindendi. Kapitalizmin o renkli ve yalanlarla dolu dünyasında büyümesine rağmen hiçbir zaman onun bu boyalı ve yanıltıcı çekiciliğine kapılmadı. Bu kadın düşmanı sistemle hep kavgalı oldu. Arayışları onu özgür dağlara yol almasını sağladı. Dağ onun için öze dönüş, kendini bilmek, kendine ait olmaktı. Onu gençlik öncüsü yapan en temel özelliği, yaşam karşısına ne engel çıkarırsa çıkarsın o engellere baş eğmemesi, mücadele etmesi ve hep bir çözüm arayışıydı. Kapitalizme teslim olmayan bir insanın mekan ve koşullar ne olursa olsun hep özgür yaşama şansı vardır. Bundandır ki Ronahi yoldaş özgür ruhlu bir genç kadındı.

Katliamın aydınlatılması ve suçluların cezalandırılması için Kürt Özgür Kadın Hareketi, Kürt kadınları, Kürt halkı ve dostları 10 yıldır kesintisiz bir mücadele yürüttü, yürütmeye devam ediyor. Katliamın Paris’te gerçekleşmesi, tetikçi yada tetikçilerden biri olan Ömer Güney’in yargılama sürecinin zamana yayılması, yargılama sürecinin Kürt halkına ve kadınlara hukuki olarak da kapalı yürütülmesi, aleni davranılmaması, mahkeme tarihinin sürekli ertelenmesi, mahkeme öncesi planlanmış gibi görünen bir ölümle dosyanın hasır altı edilmeye çalışılması saldırının Fransa bağlantısı üzerinden uluslararası niteliğini ortaya koymaktadır. Nitekim Fransa tüm bu süreçler boyunca, elde belge ve ispat olması, tutuklanan MİT yöneticilerinin alenen itiraflarına rağmen Türk devletini suçlu göstermemiş, Türk devletinin Kürt halkına dayattığı faşizan saldırıları karşısında sessiz kalmış, Türk devletiyle her türlü ekonomik ve siyasal ilişkisini sürdürmüştür. Bunun içindir ki Fransada, kadınlar ve Kürt halkı nezdinde bu katliamdan sorumludur. Fransa Devleti gerçeği karartarak, soykırımcı politikalara destek vermektedir. Bu aynı zamanda şunu gösteriyor; söz konusu gerçek ADALET olunca kendini sözde “demokrasinin merkezi” olarak lanse eden Batılı güçler özünde en fazla adaletsizliğin ve katliamın merkezi olmaktadır. Adalet nedir? Kim için? Neye göre? soruları hala cevap beklemektedir. Avrupa patentli gelişen “demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük” vb söylemlerin ve bu temelde oluşturulan kurumların sahte ve büyük bir yanılsamadan ibaret olduğu gerçeği Paris katliamı ile bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bunun içindir ki son 10 yılda kadınların yürüttüğü haklı mücadele bu yalanlarla kurulmuş erkek egemen sistemi deşifre ettiği gibi gerçek adaleti de sağlayacak olanda yine kadınların mücadelesi olacaktır.

10. yılında Paris katliamını doğru ele almanın bir diğer noktası ise Rêber APO ile olan bağıdır. Rêber APO’ya yönelik mutlak tecrit derinleşmiş, Türkiye’de demokrasi güçlerine ve Kürt Özgürlük Hareketine yönelik saldırılar devam etmektedir. Rêber Apo’nun ideolojik ve politik çizgisi Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da sorunların çözüm anahtarıdır. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürdistan, Türkiye ve tüm Ortadoğu’nun demokratikleşme ve özgürleşmesi için çok büyük bir değer taşımaktadır. Bu açıdan tecride karşı ve Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü için mücadele en somut özgürlük mücadelesi haline gelmiştir. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi yükseltmek, Kürt halkının soykırıma karşı özgürlük mücadelesini geliştirmek ve güçlendirmek anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda doğru yoldaşlığın gereğidir.

İçinde bulunduğumuz dönemin kadınlar ve halkların özgürlüğü açısından önemi bilinmektedir. Bu gerçekten hareketle ya özgürlüğümüze sahip çıkarak öz güç temelinde mücadele edecek, tecavüz zihniyeti ve kültürünün kurumlaşmış hali olarak mevcut sistemi aşacak ya da kadınlar ve halkların lehine olan özgürlük imkanını hakkı ve layıkıyla değerlendirememiş olacağız. 9 Ocak katliamı gerçekte bu iki durumun çatışmasını barındırmaktadır. Ama biliyoruz ki bugün “zaman” her zamankinden daha fazla hem biz kadınlar için hem de Kürt halkı için “Özgürlük Zamanı” diyor. Dünyanın tüm hegemon güçlerini arkasına alarak en vahşice yöntemlerle yapılan saldırılara rağmen kadınlar öncülüğünde gelişen özgür yaşam devrimi bu faşist düzene büyük darbeler vurduğu gibi dünya kadınlarına ve dünya halklarına “farklı bir yaşamın mümkün olduğunu” gösterdi. Bugün tüm dünyada yükselen “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı bunun en saf, en özlü ve en sade halini göstermektedir. Bu hakikati yaratan Sara, Rojbin ve Ronahi’lerin mücadelesi oldu. 9 Ocak 2013’den bugüne her yıl sokaklarda yükselen “Jin, Jiyan, Azadi; SARA, ROJBİN, RONAHİ” sloganı dünya kadın devrimine giden yolun adeta parolası oldu. 3 sihirli kelime, 3 bilge kadının ismi… Bu 3 sihirli kelimenin 3 bilge kadının ismiyle peş peşe söylenmesi kadın devrimini müjdelemekte.
Bu nedenle hem kadın özgürlüğü hem ulusal hem de halkların birlikteliği ve demokratik ulus örgütlenmesinin en anlamlı yaşam seçeneği olduğu gerçeğinden hareketle; erkek egemenliğine ve onun yaratımı olan faşizm karşısında mücadeleyi yükseltelim. Zaman Sara, Rojbin ve Rohaninin bilgeliğiyle, umudu ve cesaretiyle yürümenin zamanı. Ve unutmamak gerekir ki herkesin geleceğini ilgilendiren bu amaçlar temelinde bir araya gelmek, faşizmden, erkek egemenliğinden, soykırımcıdan hesap sormak aynı zamanda Paris katliamının hesabını sormak olacaktır.