2023 YILINDA BELİRLEYİCİ OLACAK KÜRT GENÇ KADINLARININ ÖZGÜR ÜLKE, VARLIK VE ÖNDERLİK KARARLAŞMASI OLACAK, İMRALI SOYKIRIM MERKEZİ YIKILACAK

Bir 15 Şubat’ı daha, Önder APO’nun İmralı soykırım saldırıları ile karşı karşıya olduğu bir dönemde karşılıyoruz. Kürt halkının ve dostlarının ‘kara gün’ olarak tanımladığı uluslararası komplo saldırısının Önder APO’nun İmralı’daki esareti ile sonuçlandığı 15 Şubat’ın 25. yılına girerken kadınlar adına bu kara günü büyük bir nefretle kınıyoruz. İnsanlık tarihinin bu en karanlık ve hileli komplosuna dahil olan güçlerden hesap soracağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Bu vesileyle Önder APO’nun esaretine sebep olan yönlerimizi mutlaka aşarak, yoldaşlığın gereklerini yerine getirme sözümüzle güzelleşeceğimizi, anlam kazanacağımızı ve savaşacağımızı vurguluyoruz.

15 Şubat 1999 yılında, Önder APO şahsında Kürt halkının özgür yaşam iradesi ve umuduna yönelen saldırı karşısında kendisini ateş topuna çeviren yüzlerce yoldaşımızı saygı ve minnetle anıyor, komplonun ilk hedefi olan Önder APO’nun imhasını önlediklerini asla ama asla unutmuyoruz. Bugün her alanda uluslararası komployu yenilgiye uğratabilme iradesini açığa çıkardıysak bu şehitlerimiz sayesinde olduğunu biliyoruz. Bu temelde Önder APO’nun esaretinde rol oynayan yetersiz yoldaşlığımızı çözümlediğimiz kadar yine Önder APO’ya yönelik saldırılar karşısında ateşten bir çember oluşturmayı başaran yoldaşlık gerçekliğimizde de derinleşerek 25. yılında komployu kesin, mutlak bir yenilgiye uğratacağımızın kararlılığını belirtiyoruz.

Kürt halk gerçekliğini ve ona yönelik uluslararası sistem tarafından inşa edilen soykırım sistemini tanımak, her Kürt genç kadınının yaşamını doğru temellerde oluşturmasının ilk adımı oluyor. Elbette bu konuyu dar bir çerçevede ele almamak, sadece Kürt varlığı ile bağlarını kurmak eksik gibi gelebilir. Fakat öncelikli olarak Kürt varlığının çok ciddi bir tehlike altında olduğunu bilmek, görmek durumundayız. Diğer sorunlarımızı ancak varlık sorununu çözümledikten sonra gündeme alabiliriz. En iyisi ise varlık sorunu ile birlikte gündemleştirebiliriz. Çünkü varlığımızı oluşturmadan yani yaşam hakkı kazanmadan diğer sorun ve çelişkilerimizin bir anlamı yoktur. Özgürlük bile varlık varsa tartışılabilecek bir konudur. Böyle olmamasını istemek, hiçbir anlam taşımaz ve yaşamda karşılığı olmaz. Varlığı tehlikede olan bir olgu için ilk sorun var kalabilmektir. Kürt halkının üyeleri bu nedenle kendisini başka varlıklarla karşılaştıramaz ve herkes gibi yaşayamaz. Öncelikli olarak bu sorunla yüzleşmek ve çaresini bulmak zorundadır. Bunu başarmadan toplumsal bir gelişimden söz edemeyeceği açıktır. Genç Kürt kadınları ve elbette erkekleri olmak üzere Kürt toplumunun, kendisini diğer toplumlardan ayıran özellikleri tanımlaması gerekir ki var olabilsin. Dikkat edilirse bu konudan hep bir kaçış hali vardır. Kürtlükten kaçış, Kürt halkının varlık sorunundan kaçış, soykırımcı sömürgeci sistemler tarafından bir çözüm olarak sunulmakta bu kaçışın sonu kendi varlığına ihanet olarak örülmek istenmektedir. Bu nedenle Önder APO’nun İmralı soykırım sisteminin içerisine alındığı 15 Şubat 1999 tarihi komplosunu anlamak için soykırım gerçekliğini anlamak gerekir. Soykırım politikalarının nasıl yürütüldüğü ve sonuç almak istediği anlaşılmadan algılarımız ya anlık ya da yüzeysel olur ki bunun hakikate yakınlaştırmayacağı bilinmelidir. Soykırımla karşı karşıya kalan bir halkın evlatları herkes gibi yaşayamayacağını bilmek, kabullenmek durumundadır.

Önder APO’nun Kürt halkı açısından olduğu kadar insanlık açısından da tarihsel rolünü bu çerçevede tanımlamak gerekir. Eğer ki bu tarihsel rol oynanmamış olsaydı günümüze gelindiğinde bir Kürt varlığından bahsetmek yalnızca bir varsayım olarak kalacaktı. Hiçbir veri bunun gerçek olmayacağını, Kürt hakikatinin, tarihte benzer soykırım süreçleri yaşamış halkların gerçekliğinde olduğu gibi yok oluşun gerçekleşeceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle Önder APO herhangi bir Önderlik gerçekliği değildir. Dikkat edilirse her halkın tarihinde, halklaşma, uluslaşma süreçlerinde rol oynayan tarihsel kişilikler olmuştur. Fakat bu kişiliklerin çoğunluğu soykırımdan geçirilen, çeşitli şekillerde egemenlik altına alınmak istenen halkların direnişinde rol oynayarak tarihteki yerlerini almışlardır. Fakat Kürt gerçekliğindeki durum biraz daha farklıdır. Önder APO, soykırımdan geçirilmiş, varlığı inkar edilen, üzerinde her türlü tasarrufun yapıldığı yoksul ve mazlum bir halkın Önderliğini yapmış, öncelikli olarak Kürt halkına kabul ettirilen kendinden kaçışı durdurarak demokratik bir uluslaşmanın öncülüğünü yapmıştır. Bu gerçekliği derinlemesine anlamak gerekir. Bu konunun anlaşılması için verilebilecek en iyi örnek kadınların durumudur. 5000 yıllık erkek egemenliği sürecinde üç büyük cinsel kırılma yaşayan kadın kimliği her ne kadar günümüzde kendini arıyor olsa da kölelik kodlarının nasıl oluşturulduğunu biliyoruz. Ev köleliği başta olmak üzere erkeğin üzerinde her türlü hakkı iddia ettiği kadın gerçekliği, kölece ilişkilerin konusu olduğunun farkına bile varmadan bunu gönüllüce yaşar hale getirilmiştir. En zalim ve katleden ilişkileri, minnetle karşılamaktan geri durmamaktadır. Bu çarpıcı gerçeklik Kürt halkı üzerinde uygulanmak istenmiştir, istenmektedir. İşte Önder APO’nun kadın köleliği kadar Kürt halkının sömürgeleştirilme politikaları karşısındaki bitmek bilmeyen öfkesi, nefreti böyle bir gerçeklikten kaynaklanmıştır. Kadın varlığı ve kimliğinin erkek egemenliği tarafından sistematik soykırım saldırısı günümüzde kadın kırımı dediğimiz noktaya taşınırken Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesi karşısında ise uluslararası devletçi ve iktidarcı sistem son 500 yıldır benzer saldırıları yürütmektedir. Önder APO işte böyle bir soykırım sürecinden geçmiş ama tümden bitirilmemiş, varlık olarak kendi kendisini tartışır hale getirilmiş bir halk gerçekliğini yeniden varlık sürecinin içerisine koymuştur.

Soykırım bir insanlık suçudur. Dünya halkları bunu böyle tanımlamış ve insanlığın vicdanında böyle mahkum etmiştir. Görünürde böyle bir durum varken söz konusu Kürt halkına yönelik soykırım saldırıları karşısında yaşanan sessizlik nasıl tanımlanacaktır? Neden Kürt halkının varlığı kabul edilmek istenmemekte, bunun için her türlü yalan ve komplo devreye konulmaktadır? Her onurlu Kürt bireyi bu soruyu kendisine sormak zorundadır. Bunu sormamak, bu gerçeklikle yüzleşmemek bir tercih olamaz. Çünkü bir birey olarak var olmak ancak ait olduğun toplumunun, halkının varlığı ile mümkündür. Önder APO’nun Kürt halkının varlığı ile kendi varlığını bu düzeyde özdeşleştirmesinden geçmiştir. Kürt halkının imha ile yüz yüze bırakıldığı bir süreçte kendisinin bireysel bir var oluşunun ancak ahlaki olarak tüm değerlerinden çözülme ile mümkün olduğunu en erken yaşlarda fark ederek böyle bir yaşamı yaşamama kararlılığı üzerinden oluşturmuştur. Bu kararlılığın nasıl bir halkın doğuşuna dönüştüğünü biliyoruz. Bununla birlikte Önderliksel doğuşun nasıl, hangi ruh hali ve bilinciyle gerçekleştiğini ne kadar doğru anlarsak kendimize de o kadar anlam vereceğimizi iyi anlamalıyız. Bunun için ne kadar üzerinde yoğunlaşırsak o kadar hem toplum hem de birey olarak varlığımızı doğru kavrayacağımızı bilmeliyiz.

15 Şubat Kürt soykırım gününün 25. yılını yaşıyoruz. Keşke böyle bir yıldönümü, tarih hiç olmasaydı. Bu utanç, bu kara leke insanlık tarihinde yaşanmasaydı. Fakat yaşandı ve hız kesmeden sürdürülmek isteniyor. İmralı soykırım merkezi var oldukça Kürt halkına yönelik soykırım sürdürülecek ve sonuca götürülmek için her türlü yöntem devreye koyulacaktır. Bunun farkında olarak 15 Şubat gününe yaklaşmak gerekir. Her halde böyle günler sayılı halklar için vardır. En bilineni ise Yahudi halkına yönelik olanıdır. Dünya bu soykırımı her yıl lanetliyor, nefretle kınıyor. Biz de kınıyor ve soykırımın hiçbir gerekçesinin olmayacağını bir kez daha belirtiyoruz. Fakat Kürt halkının karşı karşıya kaldığı soykırım gerçekliğinin hiçbir benzerinin olmadığını belirtmek istiyoruz. Çünkü halk olarak üzerindeki inkarcılık kalkmış değildir. Bir Yahudi gaz odalarında katledilirken Yahudi’ydi. Ermeni, Ermeni kimliği nedeniyle katlediliyordu. Fakat günümüzde Kürt katledilirken Kürt olarak değil farklı isimlerle, neden ve gerekçelerle katlediliyor. Şeyh Said idam edilirken Kürt olarak değil şaki olduğu için, eşkiya olduğu için katledilmişti. Kürtler katledilirken bile Kürt kabul edilmedi. Dikkat edilirse günümüzde de bu böyledir. Kürtler her gün sömürgeci politikalar, savaş ve işgal saldırıları ile katlediliyor. Fakat bu gerçeklik çeşitli bahanelerle gizleniyor, görmezden geliniyor ve göz yumuluyor. Kürt halkının varlığını tehdit eden soykırım sistemi korunuyor. Bunu uluslararası devletçi ve iktidarcı sistem yapıyor. Trajik ama bunun temel nedeni sermayenin yani bir avuç zengin kesimin çıkarları oluyor. Üzerinde yaşadığımız dünyanın komutanı para! Kürtlerin bu komutanın emrine girmesi, bunun için her türlü değerinden vazgeçmesi, teslim olması isteniyor. Önder APO, Kürt varlığını özgürlük temelinde inşa ettiği için bu kadar hedef haline getiriliyor ve nefessiz bırakılmaya çalışılıyor. O ‘süveyda’ çünkü. Yani insanlığın kalbi Kürdistan’da atarken bu kalbin üzerinde, yaşam nefesi, son şans!

Konumuz gereği Türk egemen sınıflarının Kürt varlığı karşısındaki konumuna sadece dikkat çekeceğim. Çünkü bu konu başlı başına bir araştırma, tartışma konusu oluyor. Türk uluslaşma süreci, egemen sınıflarının halklar karşısındaki konumları, iktidar ve devlet konusundaki tutumları başta Türk halkı olmak üzere bu coğrafyada yaşayan halklar karşısında despotik yönetim biçimleri inşa etmekle sonuçlanmış hep. Bu iktidar kodları bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yansımış olsa da cumhuriyetin kuruluşunun ayrı bir hikayesi var. Ermeni halkının katledilmesi ile başlayan, Anadolu’da bulunan diğer halkların reddi ve Türkleştirilmesi ile devam eden süreç, söz konusu Kürdistan olunca Kürt halkının direnişi ile karşılaşıyor. Bu sürecin ilk bölümü Şeyh Said İsyanı ile akamete uğrayınca 70’li yıllarda Önder APO’nun çıkışına kadar küçük isyanlar dışında ciddi bir mücadele ortaya çıkmıyor, Kürt halkının varlığı 1925’ten 1970’lere tam tarih olarak ise 72’ye kadar olan süreç boyunca mezara gömülüyor. Kaba bir hesap yaparsak cumhuriyetin ilk 50 yılına damgasını vuran katliam ve soykırım politikalarına Önder APO’nun çıkışıyla birlikte son 50 yılında varlık ve özgürlük savaşı ile cevap oluşturuluyor. Sadece bir halk mezardan çıkarılmıyor bir de çağdaş uluslar içerisinde demokrasi ve özgürlük temelinde öncülük edecek bir düzeye getiriliyor. Evet, güncelde cumhuriyetin 100. yılına hazırlık yapan bir Türk egemen sınıfı vardır. Ama bu yüz yılın yarısına damgasını Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi vurmuş ve Kürtleri Türkleştirerek yok etmek isteyen soykırım politikaları boşa çıkarılmıştır. Türk egemen sınıfları, TC iktidarları büyük bir yenilgi almışlar, başarılı olamamışlardır. Önder APO, Şeyh Said şahsında Kürtlere dayatılan ve 15 Şubat 1925’te gerçekleşen idamı ile sembolleşen soykırımı, büyük bir intikam hareketi geliştirerek boşa çıkarmıştır.

Devam edecek…