2023 YILINDA BELİRLEYİCİ OLACAK KÜRT GENÇ KADINLARININ ÖZGÜR ÜLKE, VARLIK VE ÖNDERLİK KARARLAŞMASI OLACAK, İMRALI SOYKIRIM MERKEZİ YIKILACAK II

,

Önder APO’yu gerçekten doğru anlamak, tanımak gerekir. Bunu Önder APO için değil kendimiz için yapmalıyız. Kürt genç kadın hareketi olarak bu sadece bir borç değil geleceğimizi nasıl şekillendireceğimize dair bir tutum oluyor. Ya soykırım sistemi ile yaşayacağız ya da soykırım sistemini redederek varlığımızı özgürlük temelinde inşa edeceğiz. TC’nin geride bıraktığı yüzyılın hesabını herkes kendisince tartışıp planlar yaparken geleceğin kendisi olan genç kadınlar olarak bizim de kendi hesabımızı yapmamızı gerektiren tarihsel bir yol ayrımında olduğumuzu görmemiz gerekir. Bilmezleri, anlamazları oynayamayız. Farkında değilmiş gibi yapamayız. Özgürlük tercih etme iradesi olduğuna göre, bize tercih etme şansını veren, geleceği kazanma fırsatını yaratan Önder APO’yu anlayarak, karar vermeliyiz. 2023’ün 15 Şubat’ını böyle bir konjonktürde karşıladığımızı görerek nasıl yaşayacağımızı, yaşamak için savaşacağımızı, savaşmak için kararlaşacağımızı bilmeliyiz. Böyle belirleyici bir özne haline geldiğimizi görmeliyiz. Bu tespit kesinlikle bir abartı değildir. Kürdistan tarihinin bu en hassas, kritik dönemlerinden birinden geçerken genç kadınlar temsil ettikleri gerçeklik nedeniyle yani günümüzün ve geleceğin toplumunun temel unsuru olarak belirleyici bir konumdadır. Dikkat edilirse başta soykırım rejimine karşı savaşta Ruken ve Sara arkadaş olarak savaşan genç kadınlardır, Avaşin, Zap ve Metina başta olmak üzere gerillanın yeni dönem tarzına kendi ruhunu vererek öncülük eden genç kadınların varlık ve özgürlük iddialarıdır. Bunu toplumsallaştırarak tarihi bir karara dönüştürecek olan da Kürt genç kadınlarının özgür vatan, özgür kimlik ve Önderlik arayışları olacaktır.

Buradan yola çıkarak belirtilecek birkaç husus daha vardır. Kürt varlığının inkarı ve komplosu üzerine inşa edilen TC soykırımcı sömürgeci gerçekliğinin, Kürtlüğü yutma politikası tutmamıştır. 50 yıllık mücadele gerçekliği ile Önder APO, Kürtleri cumhuriyetin boğazında bırakmış adeta ne yutabildiği ne de dışarıya atabildiği bir gerçeklik haline dönüştürmüştür. TC’yi nefessiz bırakan bu gerçeklik, günümüzde can çekişmektedir. Fakat 9 Ekim 1998’de başlayarak 15 Şubat 1999’da Önder APO’nun esareti ile sonuçlanan komplo süreci devam etmektedir. Uluslararası komployu planlayan güçler amacına ulaşamamış olsa da tümden yenilgiye de uğratılamamıştır. İmralı Soykırım merkezinin varlığı, Önder APO’nun İmralı tabutluk sistemi içerisinde tutulması komplocu güçlerin, Kürt soykırımından vazgeçmediklerinin göstergesidir, ispatıdır. Yani 50 yıllık Önderlik yürüyüşünün 25 yılı esaret altında, rehine statüsünde geçen destansı bir mücadele süreci olmakla birlikte Kürt halkı üzerindeki soykırım tehdidi devam etmektedir. Önderlik esirken bizim özgür olmamız mümkün değildir. Önder APO bir birey değil bir toplum, bir yaşam, bir özgürlük iradesi olduğuna göre kendimizi dışarda olmakla kandıramayız. Zaten dikkat edilirse soykırımcı sömürgeci düşman böyle bir kandırmaya bile izin vermiyor. Ya kendi halkının katlinde fail olacak, soykırımın ortağı haline dönüşeceksin ya da karşısında yer alarak buna karşı duracaksın! Gelinen aşamada ara yolların kalmadığını herkes fark ediyor. Bunun için 15 Şubat soykırım gerçekliği, Kürt varlığı adına açığa çıkan tüm kazanımların tasfiyesine yönelmiş bulunuyor. Kuzey Kürdistan’da günlük süren soykırım operasyonları, zindanların onurlu Kürt bireylerinin mezbahasına dönüştürülmesi, gençlik ve kadın üzerine yürütülen özel savaş saldırıları, Kürdistan’ın tamamında süregelen işgal ve ilhak operasyonları bu gerçekliğin hepimizce bilenen başlıklarıdır. Böyle bir soykırım ve sömürge politikasına karşı direniş ve savaşı sadece bir görev değil hak olmasına rağmen terörize edilmek için çok yoğun algı operasyonları yapılarak zihinler karartılmak istenmektedir.

Özetlersek, 25 yıldır uluslararası komplo ve onun açığa çıkardığı İmralı soykırım sistemi ile yürüttüğümüz mücadele çok önemli sonuçlar çıkarmıştır. Önder APO’nun İmralı soykırım merkezinde karşı karşıya kaldığı her türlü baskı ve işkenceye rağmen, özgür insan duruşunu destansı bir şekilde gerçekleştirmesi ile Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşını hem etkili hem de yaygın hale getirmiştir. İmralı’nın bu şekilde kurulmasının temel nedeni Kürt halkını özgürlük iradesinden koparmak ve beyinsiz bırakarak teslim almaktı. Fakat geride kalan 25 yıl başta Önder APO’nun 3. Önderliksel Doğuş dediği dönemle birlikte ideolojik, örgütsel olarak yenilenme, Özgürlüğün sistem haline dönüştürülerek demokratik modernite gerçekliğine ulaşma olarak soykırım rejimini yaratan devletçi, erkek egemen iktidar sistemine karşı alternatif haline dönüşmüştür. Komplocu güçlerin hiç beklemediği bu tarihsel çıkış, önlenemez bir Önderlik hamlesi olmuştur. Kürdistan’daki soykırımcı sömürgeciliğin mimarı olan uluslararası sistem, kapitalist sömürü sistemi ve devletçi erkek uygarlık gerçekliği şimdi bu tarihsel devrimci çıkışın tüm dünyayı saran etkisini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Önder APO’yu rehin alarak Kürt varlığını soykırım ile sistemi ile eritmeyi, asimile etmeyi planlayan TC sömürgeciliği açısından ise Kürt varlığı karşısındaki konumu tam bir çaresizliktir. 2000’li yıllara kadar devam eden inkarcılık, komplo süreci ile birlikte Kürt varlığının kabulüne dönüşmek zorunda kalmıştır. Şimdi sağıyla soluyla TC’nin tüm sistem içi güçleri Kürtleri yok sayamamaktadır. Kürt varlığı cumhuriyetin ikinci yüzyılına belirleyici bir irade ve kararlılıkla girmektedir.

Israrla, bu kararlılığın tek yönlü olmadığını vurgulamaya çalışıyoruz. Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesine, taleplerine karşılık TC soykırımcı sömürgeciliği de Kürt varlığını inkar etme ve teslimiyet temelinde bir saldırı yürütmekte kararlı görünüyor. Bu anlamda 15 Şubat’ın 25. yılına çok şiddetli bir mücadele ile girdiğimizi belirtebiliriz. Öyle anlaşılıyor ki TC soykırımcı sömürgeciliği, AKP-MHP iktidarı, 25. yılında İmralı soykırım rejimini, Kürt halkının mücadelesi karşısında daha fazla kullanmak isteyecektir. Önder APO üzerindeki baskı ve saldırılar, uluslararası sistemin de desteği ile artacaktır. Daha şimdiden işkenceyi önleme komitesi olarak kendisini adlandıran fakat sömürgeciliğin asma yaprağı işlevini gören kurum üzerinden Kürt halkının iradesi üzerinde oynadıkları oyunlar deşifre olmuştur. Fakat bunlar bizim görebildiklerimizdir. Bir de bilmediklerimiz, görmediklerimiz vardır. İmralı’da neler olup bittiğini bilmiyoruz örneğin. CPT gibi bir kurum bile ‘yalan ve hile’ ile Kürt halkını aldatmak istemiştir. Bu durum İmralı’da Önderliğimizin sağlığı ve güvenliği konusundaki kaygılarımızı daha fazla arttırmaktadır. Türkiye’deki iktidarın söz konusu iktidarı olduğunda ne derece gözü kara olduğunu biliyoruz. İktidarda kalmak için hiçbir şey yapmaktan geri durmayan gözü dönmüş bu güçleri dengeleyecek olan bir nebze de olsa halkların büyük mücadelelerle geliştirdiği uluslararası kurumlar olabilirdi. Eğer onlar da suç ortağı konumundaysa, yapılan hiçbir açıklamaya inanmamak, doğrudan Önder APO ile görüşmek tek gerçek yoldur.

Bu anlamda Kürt halkının tarihinde soykırım günü olarak geçen 15 Şubat’ın 25. Yılına girerken İmralı mutlak tecridini parçalayacak kitlesel şiddet eylemlerini geliştirmek temel görev olmaktadır. Kürt genç kadınları olarak böyle bir mücadeleyi yürütürsek genç erkekler başta olmak üzere tüm toplumun tepki eylemlerini yaygın ve zengin bir şekilde ortaya çıkarabiliriz. Böyle bir görevi yerine getirmemenin hiçbir gerekçesi olamaz. Faşizm, soykırımcı saldırılar bir gerçektir, vardır. Elindeki tüm imkanları böyle bir sahiplenmenin olmaması için seferber etmektedir. Fakat bu gerçeklik yani soykırımcı saldırılar ve faşizm mücadele etmenin nedenleridir aynı zamanda. Yani hiç kimse baskıyı, saldırıyı gerekçe göstererek sessiz, tepkisiz kalmamalıdır. Koşulların uygun olduğu zamanı aramak ne devrimci ne de yurtsever genç kadınlara yakışabilir. Çünkü biz Önder APO ile sözleşmişiz, ona bağlanmışız, onun ölçülerine ulaşmayı amaç haline getirmişiz. Eğer öyleyse Önder APO’nun imkan ve koşullara göre değil gerekliliklere göre hareket ettiğini çok iyi biliriz. İmralı’da mücadele etmenin koşulu mu vardır? Ama Önderlik etmiştir, etmektedir. Zap, Avaşin başta olmak üzere gerilla mücadele etmek için imkan ve koşullara bakmamaktadır. NATO’nun tüm silahlarını kuşanmış bir halde saldırı yürüten TC çete ordusuna karşı, en az imkanla en zor koşulda zaferler kazanmak imkanla değil irade, kararlılık, eşsiz bir emek ve yoldaşlıkla ortaya çıkmaktadır. O zaman bizlerde bulunduğumuz her yerde Önder APO’nun fiziki özgürlüğü için mücadele edebiliriz. Hiçbir zorluk belirttiğimiz bu zorluklardan daha ağır olamaz.

Önder APO’nun genç kadınlar için ne anlama geldiğini yeterince kavramamız gerekir. Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesine yönelen komplo aynı zamanda kadın eksenli bir toplumsallığı temsil eden Kürtlük şahsında özgürlük arayan, bunun için kendisini cayır cayır ateşe atan kadınlara yönelik de bir komplo olduğunu bilmeliyiz. Önder APO’nun geliştirdiği özgür yaşam ölçüleri kesinlikle kadınların özlemlerine verilen bir yanıt olmuştur. Kürdistan’daki özgürlük mücadelesi aynı zamanda Kürt genç kadınlarının özgürlük arayışları ile şekillenmiştir. Önder APO’nun kadınla kurduğu ilişkinin özünde bu gerçeklik vardır. Sembolleşen kadın önderlerimiz kadar ismini anmadığımız binlerce Kürt genç kadını bu temelde mücadeleye katılmıştır. Örneğin Zekiye Alkan bir üniversite öğrencisidir, PKK ’ye resmi olarak katılmamıştır bile. Rahşan Demirel henüz 17 yaşındadır. Tanrıçamız Zilan ise 24 yaşında tarihi eylemini yapmıştır. Örnekleri çoğaltabiliriz ancak anlaşıldığını düşünüyoruz. Bu nedenle Önder APO’ya yönelik komplo saldırısına ve 15 Şubat soykırım gerçekliğine karşı Kürdistan’ın dört bir yanında, yurt dışında, zindanlarda genç kadınlar başta olmak üzere Kürt kadın gerçekliği büyük bir öfke ile yanıt oluşturmuştur.

Günümüze geldiğimizde AKP-MHP soykırımcı sömürgeci politikaları Kürt kadınlarına yönelik tam bir kırım politikasına dönüşmüş bulunmaktadır. Soykırım rejimi özgür kadını, yurtsever Kürt kadınını en büyük tehlike olarak görmekte ve bu temelde de saldırılarını yürütmektedir. Aslında her özgür kadında Önder APO’yu görmekte, bilinçli her Kürt kadını üzerinde savaş saldırısını gerçekleştirmektedir. Bunun için her genç Kürt kadını, soykırımcı sömürgeciliğin gözünde işgal edilmesi, ele geçirilmesi gereken bir Kürdistan parçasıdır. Gerçekte öyledir. Her genç Kürt kadını Kürdistan’dır ve kendisini ülke gibi görmelidir. Bu öyle bir ülkedir ki binlerce şehidin emeği ile özgürleşmiş, anlam kazanmış ve ölçülerini belirlemiştir. Bu öyle bir ülkedir ki Önder APO’nun eşsiz mücadelesi ile soykırımcı sömürgeciliğin elinden kurtarılmış ve hiçbir işgalcinin, sömürgecinin, düşmanın elini süremeyeceği bir asalet kazanmıştır. Bunun için genç kadınların üzerine düşen en önemli görev komplonun 25. yılında Önder APO’nun fiziki özgürlüğünü gerçekleştirerek İmralı soykırım merkezini dağıtmak oluyor. Önder APO ve şahsında Kürt halkına uygulanan soykırım politikalarını kırmadan hiçbir genç kadın özgür ve güvende olamaz. Ne sömürgeciliğin hücresi haline getirilen ailecilik, ne gelecek hayalleriyle gidilen soykırım okulları ne de işgal ve ele geçirmeyi gizleyen süslü yalanlarla evlilik hikayeleri kurtuluş olabilir. Tüm bunların genç kadınların özlem ve hayallerini katletme merkezleri olduğunu asla unutmamalıyız. Özgürlük bireysel değil toplumsal bir olaydır. Toplumun soykırımdan geçirilirken sen asla mutlu, rahat, özgür olamazsın. İşte bu nedenle soykırım politikalarına karşı özgürlük kazanana kadar normal bir yaşamın olamayacağı bilinciyle, olağanüstü bir tempo ve çaba ile bulunduğumuz her alanda mücadele etmeliyiz. Özgürlük dağlarına gelerek soykırımcı sömürgeciliğin Kürt kadınlarına reva gördüğü her türlü ahlaksız uygulamanın intikamını almalıyız. Önder APO’ya, halk ve cins olarak kimliğimize, her köşesi geçmişimiz ve geleceğimiz olan ülkemize yönelik saldırılara karşı savaşın kaderini belirleyicisi olan bir katılımı gerçekleştirmeyi yüreğimize ekmeliyiz. 2023 yılının 15 Şubat’ına bu kararlılıkla girerek üzerimize düşen sorumluluklardan kaçmazsak sadece bu yılın değil içinde bulunduğumuz yüzyılın belirleyeni olacağımızdan şüphe yoktur. Bu anlamda 25. yılında 15 Şubat kara gününü şöyle ya da böyle karşılayalım demenin, birkaç eylemle planlamanın çok bir anlamı olamaz. Bu tarz katılımlar belki vicdani rahatlamalar sağlayabilir ama hiçbir şeyi kurtarmaz. Bunun için dur durak bilmeden her alanda, en etkili mücadele yöntemlerini, süreklileşen bir şekilde gerçekleştirmeliyiz. Soykırımcı sömürgecilik ve uluslararası kapitalist sistemin temsilcilerine varlığımızın Önder APO’nun varlığından ayrı düşünülemeyeceğini göstermeli, üzerimizde yaptıkları planları boşa çıkarabilmeliyiz. Kısacası doğru katılım ve sahiplenme Önder APO’yu doğru anlama ve tam pratikleştirme temelinde olacaktır. Böyle bir katılımın özgürlük getireceği ve Önder APO ile buluşma özlemini sonlandıracağı açıktır.